Homöopati’nin kökeni
Homöopati [homøopati] Alman Hekim, Kimyacı ve Eczacı olan Christian Friedrich Samuel Hahnemann tarafından geliştirilmiş alternatif bir tedavi metodudur. Homöopati alanında soyadı ile Hahnemann olarak anılan araştırmacı 1755 yılında Almanya’da doğmuş (Meissen) ve 1843 yılında Paris’te ölmüştür.
Hahnemann 1775 yılında Leipzig’te Hekimlik eğitimine başlamış ve 1979 yılında eğitimini bitirmiştir. Kliniğini 24 yaşında açtıktan hemen sonra Kimya’ya karşı olan ilgisi yüzünden Kimya ile uğraşmaya başlamıştır. Almancanın yanında İngilizce ve Fransızca bilmesi bu alanlarda çeviri yapmasını kolaylaştırmıştır (Mingard, 1998).
Hahnemann ilk olarak 1796 yılında Homöopati alanında elde ettiği bulguları yayınlamış ve homöopatide “simile” prensibi olan “Similia Similibus Curentur= Benzer benzeri ile tedavi edilir” formülünü ortaya atmıştır.
Hahnemann “benzerlik prensibini” geliştirirken, daha önceki gelişimlerden de yararlanmıştır. Hindistan eski hekimlik bilimini özetleyen Ayurveda kitabında (Mingard, 1988) benzerlik prensibini tanımlamıştır. İsadan Önce 460-361 yıllarında yaşamış olan Hippokrates’te “ Yüksek vücut ısısı, onu oluşturan ve onu baskı altına alan nedeni tarafından ortadan kaldırılabilir..” bulgusu ile yine benzerlik prensibinin temelini atmıştır. Hastanın hasta olarak değil, daha farklı bir gözle görülme gerekliliğini da yine o dönemlerde Hippokrates belritmiştir (Mingard, 1998). 1493-1541 yıllarında yaşamış olan Paracelsus’ta da tedavide benzerlik prensibi’nin izlerini bulmak mümkündür (Mingard, 1998).
Homöopati’nin Samuel Hahnemann tarafından sağaltım bilimi haline getirilmesi
Hahnemann 1790 yılında Cullen’in Materia Medica’sını n çevirisini yaparken, Kınakına (Cinchona; Cinchonae cortex) ‘nin etkisinin açıklanmasında bazı tutarsızlıklar olduğunu saptar. Bu ara kendisi Malaria’ya yakalanmış olduğundan Kınakına’nın etkisini kendi üzerinde dener. Uzun süre kendi üzerinde yaptığı yüksek doz uygulama sonucunda oluşan ateşli semptomun, kınakına tarafından tedavi edilebilen ile aynı olduğunu ortaya koymuştur (Weisenauer, 1999). “Ateşi düşüren kınakına, sağlıklı insanlarda vücut ateşini yükseltmektedir” bulgusu Hahnemannın ilk benzerlik tanımı olmuştur.
Bu deney ile Atropa Belladona (Güzelavrat otu), Digitalis lanata (Yüksük Otu) ve Cıva ile daha önceki yazarlardan da yararlanarak yaptığı tekrarlar bu tezini yeniden kanıtlamıştır.
1796 yılı Homöopati’nin tarihsel açıdan kurulduğu yıl kabul edilmektedir (Wiesenauer, 1999). Bir taraftan Hahnemann var olan geleneksel tedavi yöntemleri ile Homöopati’yi daha sistematik ve geliştirerek birbirine yaklaştırırken, diğer taraftan Homöopatinin var olan sağaltım sistemlerinden yeni tedavi seçenekleriyle kökten bir farklılık yarattığı gözlenmiştir (DHU, 1998a).
1810 yılında Homöopati’de yeni öğretim kitabı olarak “Organon der rationellen Heilkunde”(rasyonel tedavinin uygulanması) yayınlanmıştır.
1811 yılında Leipzig’e geri dönmüş ve o döneme kadar sadece kendi ve ailesi üzerinde yaptığı deneyleri, öğrencilerinin üzerinde de yapma olanağını bulmuştur. Yöntemleri o dönemde hocalar ve bazı öğrenciler tarafından rededilmekle birlikte, Leipzigte 1813 yılında çıkan Tifus epidemisinde neredeyse tüm 180 hastayı tedavi etmesi bu alanda yaptığı çalışmaların meyvesini vermiştir. Diğer doktorlarda ise aynı zaman diliminde %70 oranında ölüm olayları meydana gelmiştir (Day, 2001).
Daha sonraki yıllarda homöopatik ilaçların potenzi üzerinde çalışmış ve 1835 yılında Organon der Heilkunst adlı eserinin 6. Baskısına LM (Q) Potenzlerini de katmıştır. Samuel Hahnemann 1843 yılında ölmüştür (DHU, 1998).